Dört genç arkadaş vardır; Vincent, Eric, Drama ve Turtle. New Yorklu bu dört gencin hayatı, Vincent’ın film yıldızı olması ile bir anda değişir. Hollywood’a taşınan takım burada Vincent’ın milyon dolarlık film anlaşmaları sayesinde lüks bir hayata kavuşurlar. Bu gruptan Turtle daha sonra Jamie Lyn Singer, Sopranos dizisindeki Tony Soprano’nun kızı ile çıkmaya başlar. Her neyse birgün Turtle uyanır ve herkes onun doğum gününü kutlar. Daha sonra dörtlü, Vincent’ın yaptığı ayarlama ile Ferrari test sürüşü alanına gelirler ve birer Ferrari’ye binerek saatlerce eğlenirler. Sürüş sonunda Turtle kullanıdığı arabaya hayran kalır (sanki çok büyük süprizmiş gibi) ve Vincent da o arabayı Turtle’a doğum günü hediyesi olarak aldığını söyler.
Öğleden sonra evde oturan gençlere Jamie Lyn’de katılır, fakat o da ne? Turtle’ın kız arkadaşı da ona doğum günü için bir Porsche almıştır ve sabah uyandığında hiç arabası olmayan Turtle, daha güneş batmadan bir Ferrari ve bir Porsche sahibi olmuştur.
Müdavimi olanlar yukarıda anlattığım olayın Entourage adlı dizinin bir bölümünde geçtiğini daha ilk cümleden anlayacaklardır. Bu hikayeyi anlatmamın birinci sebebi dizide Turtle’ı oynayan Jerry Ferrara ve Drama’yı oynayan Kevin Dillon’ın aynı zamanda Need For Speed: Hot Pursuit 2010’un televizyon reklemlarında da oynaması. Diğer bir sebebi ise lüks bir arabaya sahip olmanın ya da en azından bir süre o arabaları kullanabilmenin bir yolunu anlatmaktı. Can ciğer bir arkadaşınız olsun, onu Hollywood yıldızı yapın o da size bir Ferrari alsın. Ama durun şimdi bir yolu daha var; NFS: Hot Pursuit 2010…
Benim olayım neydi ya?
1994’te başlayan efsanenin son serisi Hot Pursuit 2010’da her ne kadar Ferrari bulunmuyorsa da onun yerini rahatça doldurabilecek tam 66 adet birbirinden muhteşem araç bulunuyor. Her bir araç kendine has özellikleri ve kalitesi ile oyunda gerçekten kendini belli ediyor.
Criterion Games’in geliştirdiği oyun elbette yine Electronic Arts dağıtımı ile rafladaki yerini alıyor. Oyunu ilk açtığınızda yapımcılar isimlerini duyurduktan sonra tatlı bir süpriz yaparak bize 2011’de çıkacak olan NFS: Shift 2’nin videosunu da izletiyorlar.
Oyunu nasıl anlatmam gerektiği konusunda epey bir düşündüm, çünkü Hot Pursuit son akım NFS oyunlarına kıyasla farklı bir yapıda oluşturulmuş ve bunu daha ana menüdeyken anlayabiliyorsunuz. Hoş sesli bayan bilgisayarımız, bize menüdeki seçenekleri anlatırken, sürekli EA sunucularına bağlanarak şunu yapabilir, EA sunucularına bağlanarak bunu yapabilirsiniz gibi cümleler kullanıyor.
Aslında oyunu orantılamak gerekirse %80’i internet üzerinden %20’si ise lokal bilgisayarınızdan oynanabilir bir şekilde yapılmış. Şöyle ki; oyunun ana menüsü ilk açıldığında yedi adet seçenek görüyorsunuz. Photos, Wall, Hot Pursuit Online, Career, Autolog Recommends, NFS News ve Settings. Bunlardan sadece Career ve doğal olarak Settings’e lokal bilgisayarınızdan girebiliyorsunuz, diğerlerine girmek için bir EA hesabınızın olması gerekiyor.
Hot Pursit 2010 bir anlamda arabaların Facebook’unu oluşturmak için yapılmış. Bu şekilde arkadaşlarınızla yarışabiliyor veya biriniz polis biriniz yarışçı olarak birbirinizi kovalayabiliyorsunuz. Ayrıca oyundaki gelişmelerden sürekli birbiniz haberdar ediyor, diğer kişilerin oyunda veya online olarak neler yaptığını takip edebiliyorsunuz. NFS News bölümde ise Criterion ve Electronic Arts’ın oyun hakkında yayınladığı yamalar, haberler, gelişmeler, vs. gibi bilgilere ulaşabiliyorsunuz. Kısacası başında da dediğim gibi yeni NFS tam anlamıyla bu klasiğin Facebook ortamına dönüştürülmüş hali. Oyunun içerisinde de bahsedildiği gibi bu oyun esasında online oynamak için tasarlanmış aslında.
Elbette online olarak yaşacağınız tecrübeleri anlatmak için bir inceleme yeterli olmaz dolayısı ile gelin biz size Career’da neler yapabildiğinizden bahsedelim.
Denize nazır egzotik bir araba
Seacrest County adlı bir şehirde yarışıyoruz bu oyunda. Eğer gerçek hayata uyarlayacak olsak, ki haritadan da tahmin edebileceğiniz gibi, Kaliforniya taraflarında bir kıyı şehri. Seacrest County, 160 km’den fazla yolu ile oldukça büyük bir yer. Hatta Criterion’un belirttiğine göre Burnout Paradise şehrinin dört katı büyüklüğünde. Ve bu güzel şehri oyun boyunca açılan lokasyonlarda ister polis ister yarışçı olarak Freedrive seçeneği ile gönlünüzce gezebiliyorsunuz.
Hot Pursuit’in bir hikayesi bulunmuyor. Beli bir karakteri yok. Hatta öyle ki bilgisayarınızda profil ismi ne ise oyundaki profil isminizde direk o oluyor. Açıkçası ilk başlarda bu iyi birşey mi kötü bir şey mi tam olarak karar veremedim. Evet eski oyunlardaki, özellikle Most Wanted’daki, hikaye etkileyiciydi. Bir anti-kahraman kılığında gezinip mahallenin sert çocuğuna kafa tutmak en azından egomuzu tatmin ediyordu ama bir yandan da bazı insanlar yarış oyununda bir hikayenin çok da gerekli olmadığını düşünerek boşu boşuna zaman kaybı yarattığından dem vuruyorlardı. Dolayısı ile bu konudaki karar size kalmış.
İki farklı bakış açısı ile ilerleyen oyunda bir yasadışı yarışçı tarafı bir de polis tarafı bulunuyor. Her ikisinde de temel mantık aynı. Sana verilen görevi en iyi şekilde yap ve sonucunda hem seviye atla hem de yeni araçlar ve gereçler kazan. Oyunda bir bounty, yani buradaki en mantıklı çevirisi ile başınıza konan ödül, sistemi mevcut. Bunu tecrübe puanı olarak da düşünebilirsiniz. Bounty’niz ne kadar yüksek se o kadar ileri seviye bir yarışçı olabiliyorsunuz. Aynı şey polis tarafı içinde geçerli ancak burada seviye yerine rütbe atlıyorsunuz.
Yazının girişinde de bahsettiğim gibi oyunda 66 adet araç mevcut. Bu araçların bir çoğunu hem polis hem de yarışçı olarak kullanırken bazılarını sadece poliste bazılarını ise sadece yarışçılarda kullanabiliyorsunuz. Ancak hemen başında şunu söylemek isterim ki Criterion’u arabalar konusunda gerçekten kutlamak gerekir. Ne demek istediğimi oyunun ilerleyen bölümlerinde özellikle yakın takip yaparken çok iyi anlayacaksınız yine de gelin ben bunu size bir örnek ile anlatmaya çalışayım.
Epey bir ilerlediktan sonra oyunda bir kaç araba açtım. Bunlardan birisi de Subaru Impreza WRX STI’ydi. Yeni polis görevimde yine bir yakın takip yapacaktım ve o görev için yeni açmış olduğum Mazda RX-8’i seçmiştim. Görev başladı ve benim amacım iki dakikadan az bir sürede mavi Subaru’yu yakalamaktı. Mazda ile o bölümü hiç abartmıyorum en az sekiz kez denedim ancak maalesef iki dakikadan az bir zamanda aracı dururamadım. Sonradan aklıma geldi ve acaba mı diye düşünüp bölümü bu sefer daha önce açmış olduğum Subaru ile geçmeye çalıştım. İlk denememdeki aptalca kazadan sonra ikinci denememde azılı yarışçıyı 1 dakika 30 küsür saniyede yakalmıştım.
Burada anlatmak istediğim şu ki; eski oyunlarda da elbette arabalar arasında bir fark söz konusu oluyordu. Yarışırken ne kadar zorlarsanız zorlayın ne kadar iyi sürerseniz sürün karşınızdaki araç sizden bir üst seviye bir araçsa normal koşullarda onu geçemiyordunuz. Fakat aynı araca biraz modifiye yaptığınızda, az önce geçemediğiniz araç sütçü beygirine dönüyordu. Burada ise durum daha farklı. İlk başta şunu bilin ki Hot Pursuit 2010’da modifiye diye bir olay yok. Dolayısı ile spolierlar, eteklikler, film camlar ve vinlyleri unutun. Burada sadece arabanızın rengini seçiyor ve yola çıkıyorsunuz. Dolayısı ile demin anlattığım hikayede nasıl bir mantık uygulandığını daha iyi anlarsınız. Şöyle ki;
“Mazda güçlü bir araba ama Subaru daha güçlü fakat Dodge Charger onadan da güçlü, ama Dodge Mazda’dan daha hantal dolayısı ile Mazda, Dodge kadar hızlı olmasa da virajları daha kıvrak alıyor, vs.”
İşte oyun sizi bu şeklide bir strateji kurmaya yönlendiriyor. Ve bu gerçekten işin eğlencesini bir kat daha arttırıyor. Elbette bu bahsettiğim kanun değil. Sonuçta her araba ile her arabayı yakalama şansınız var. Ama işi sadece şansa bırakmakta biz profesyonellerin olayı değil.
Dön dolan yine buraya geldik
Az önce bahsettiğimiz hikaye yok kısmı ile ilgili tartışmaya gelirsek şunu da eklemek isterim ki; oyundaki yarışlar, gerek polis kısmında gerek yarışçılar kısmında, hep aynı. İki yarış çeşidi var. Sıralama yarşları ve zamana karşı yarışlar. Polis kısmında sıralama yarışları yakın takip yarışına dönerken, zaman karşı yarışlarda ise belli bir mesafedeki Roadblock’a belli bir zamanda yetişmeniz gerekiyor. Her iki mod arasında bazı nüans farklılıkları var. Örneğin yarışçıların zamana karşı yarışlarında çevreye verdiğiniz zarar size avantaj sağlarken, polis modunda bu durum tam tersi yönde gelişiyor.
Fakat maalesef bir süreden sonra fark ediyorsunuz ki oyunda tek değişen şey sadece arabalar. Çünkü bir yerden sonra yollar bile birbirini hafiften taklit eder nitelikte geliyor gözünüze. Açıkçası bu beni oyundan biraz soğuttu. Eski oyunlarda genellikle farklı yarış modları monotonluğu ortadan kaldırıyor ve sizi devam etmeye teşvik ediyordu. Maalsesef Hot Pursuit bu etkiyi yoğun bir şekilde veremiyor. Serbest sürüş kısmında da çok farklı bir durum söz konusu değil. Sadece dilediğiniz aracı seçip sıkılana kadar geziyorsunuz. Yolda sizinle birlikte sadece Seacrest’ın sakinleri ezik arabaları ile dolaşıyor.
El freni! El freniii!
Yeni nesil yarışçılara yeni nesil polisler gerekir elbette. Hot Pursuit’te de bu olgu tamamen oyuna aktarılmış durumda. Gerek yarışçıların polislerden kurtulması gerekse polislerin yarışçıları daha çabuk ve kolay durdurması amacı ile oyun seviye atladıkça araçlarınıza belli bazı gereçler yüklüyor. Yarışçılarda Spike Strip, EMP, Jammer, Turbo bulunurken polislerde ise EMP, helikopter, Roadblock ve Spike Strip mevcut. Polisler bu silahları sadece yarışçılar üzerinde kullanırken, yarışçılar silahları hem polisler hem de diğer yarışçılar üzerinde kullanabiliyor. Her ne kadar saatte 200 kilometrenin üzerinde bir hızla giderken bir anda Spike Strip atmak bazen kontrolü kaybedip kaza yapmanıza sebep olsa da gerçekten bu silahlarla hem yarışlar hem de takipler daha bir zevkli oluyor.
Ancak esas değinmek istediğim farklı bir nokta var Hot Pursuit ile ilgili; el freni.
El freni bütün NFS oyunlarıda bulunuyordu ve gerçek hayatta ne işe yarıyorsa aynı işlevi görüyordu. Tamam belki biraz daha fazlasını görüyordu ama sonuçta bir standartı vardı. Fakat Hot Pursuit 2010’da el freninin ayrı bir önemi var. Artık el freni tuşunun diğer adı, “Bu kadar hızlı giderken dönmesi çok zor olan bu keskin virajı rahatça dönmemi sağla” tuşuna dönüşmüş durumda. Evet farkındayım gözleriniz büyüdü ve bu cümleyi 2-3 kere okudunuz ancak gerçekten de öyle. Normalde NFS oyunlarında el frenini çok tercih eden birisi değilimdir. Zorlu bir viraja geldiğimde ilk seçeneğin gazı bırakıp makul bir hıza düşmek ve viraj ortasında tekrardan gazı köklemek olur, eğer o işlem yeterli olmazsa o zaman hafiften fren kullanırım nitekim bu da işe yaramazsa o zaman el frenine başvururdum ancak şunu belirteyim ki bu oyunda normal freni bir kere bile kullanmadım.
Aslında ben bunu çok keyfili bulduğumu belirtmek isterim. Yüzbinlerce dolarlık araçların en ufak virajlarda paten gibi kayması oldum olası bana saçma gelmiştir. HP 2010’da ise el frenine ufak bir dokunuş bile size drift yaptırarak virajı çok rahat bir şekilde almanızı sağlıyor. Adeta araba sizin aklınızdan geçeni okuyor ve ona göre davranıyor.
Bu arada oyundaki araçların kullanışı da gerçekten çok ilerlemiş bir durumda. Demin bahsettiğim el freni ile paten gibi kayma “özelliğinin” giderilmesinin yanında normal sürüşlerde dahi gerek yol tutuşu gerekse direksiyon hakimiyeti 320.000 dolarlık bir arabaya yakışacak şekilde.
Teyp de bozuk, nasıl geçer bu yol
Maalesef Hot Pursuit 2010 oynanış konusunda bu kadar başarılı iken müzikler konusunda aynı başarıyı gösteremiyor. Oyun içerisindeki menülerde bir sorun yok ancak yarışlar sırasında müzikler çok geride kalıyor. Underground, Most Wanted veya Shift’teki gibi sizi gaza getirecek, ortamı daha da ısıtacak bir atmosfer sağlamıyor ne yazık ki. Oyundaki farklı grupların birbirine yakın türlerdeki 26 şarkısının yanına siz de dilediğiniz müzikleri oyun içerisine ekleyebiliyorsunuz. Ama sizi havaya sokmadıktan sonra neye yarar bilmem.
Allahtan sesler bakımında aksini söyleyebilecek durumdayız. Oyundaki sesler yine mükemmele yakın nitelikte. Araç motoları, polis telsizleri, ki artık oyun içerisinde telsiz anonslarını dilerseniz alt yazı olarak koyabiliyorsunuz, çarpışmlardaki ses efektleri, vs. hepsi çok güzel hazırlanmış.
Camları sil de etrafı bir görelim yeğenim
Seacrest County, daha önceki NFS şehirleri kadar cıvıl cıvıl ışıklı metropol bir şehir olmasa da yine de size denizi, dağları, ormanları ile güzel doğa manzaraları sunuyor. Çevre birimleri gerçekten iyi tasarlanmış. Trafikteki diğer arabalara bile eskisinden daha fazla özen gösterildiği belli oluyor. Bu arada artık polis modunda yarışçı kovalarken diğer araçlar sizin polis olduğunuzu algılayıp size yol veriyorlar veya hem polis hem de yarışçılar üzerlerine doğru gelirken oldukları yerde durup rahatça ilerlemenizi sağlıyorlar. Halk bilinçlenmiş yani.
Gece gündüz değişimleri oyuna ayrı bir hava katmış Her ne kadar yarışlar kısa sürdüğünden bunu genellikle serbest sürüşlerde görüyor olsak da hoş bir hava katmış.
Park edelim de bir çorba içelim artık
Need For Speed: Hot Pursuit 2010’un önceki oyunlarından farklı bir yerde olduğu bir gerçek. Gerek yapısı gerekse yenilikleri ile yarış oyunlarına ayrı bir tat katmış doğrusu. Görevlerindeki monotonluk biraz hayal kırıklığı yaratsa da o kadar da endişe edilecek bir durum değil açıkçası. NFS hayranları için zaten birşey söylemeye gerek olmadığını biliyorum. Onlar her şekilde bu oyunu oynayacaklar ve eminim ki çok seveceklerdir. Benim sözüm arasıra oyun oynayan ve onda da genellikle futbol ve araba yarışını tercih eden kitleye olacak. Hot Pursuit 2010’u alın ve oynayın pişman olmazsınız.
Videoyu Ekleyen Konsol Dunyasi