Duke Nukem Forever! Duyurulmasının ardından o kadar çok zaman geçmişti ki… Bırakın derenin altından geçen su miktarını, zaman içinde dere kurumuş, su içmek için gelen eşekler ise susuzluktan perişan olmuştu. “Çıkar mı, çıkmaz mı” diye tahminler bir bir ortaya atılırken, bir röportajda aynen şöyle söylenmişti: “Domuzlar ne zaman uçmaya başlarsa, Duke Nukem Forever da o zaman gelecektir.” George Broussard (Yapımcı – 3D Realms). 2006 yılında bu söylenenler, belki de şaka olarak algılanmıştı, ama görüldü ki Forever asla sonsuzluğu simgelemiyordu. En azından yeni oyunun çıkış gününün gelmesi için. Yapım hikâyesiyle efsane olan Duke Nukem Forever, nihayet oyuncularla buluştu!
* Duke Nukem’dan espriler, dokundurmalar, göndermeler makalesi için için tıklayın.
* Duke Nukem’dan dokundurmalar – Bölüm 2 makalesi için tıklayın.
* Duke Nukem Forever’ın PC versiyonunda karşılaşılan grafik bozulma probleminin çözümü için tıklayın.
* Duke Nukem Forever’ın tüm haritalarını save dosyasına gerek kalmadan açmak için tıklayın.
Nihayet geri döndün Duke! Hatırlıyorum da yıllar evvel fırtına gibi esiyordun. Hem gücün, hem de karizman yerindeydi. Seni Lara Croft’la fotoğraflayanlar da olmuştu. Maceracı bir kızla, uzaylı kıçı tekmeleyen bir adam. İlk başta ilginç geliyordu kulağa, ama sen milyonlarca kızın hayalindeki kahraman, sonsuz uzay boşluğundaki uzaylıların da en büyük düşmanıydın. Hâlen de öylesin, ancak bizi çok beklettin. Kimileri, bu bekleyişten merak sardı sana, kimileri seni unutmak üzereydi, kimileri ise inatla vazgeçmedi “geri dönecektir” düşüncesinden. Evet, ben de öyle. Aslında kararsızlıklardı seni ve bizi bugüne kadar bekleten. Ama döndün işte. Her şey eskisi gibi; Duke Burger, Las Vegas, kızlar… Ah, uzaylıları unutuyordum neredeyse. Senin 12 yıllık gidişini fırsat bilip, geri döndüler. Duke. Onlara gerekli cevabı vermeyecek misin? Tıpkı eskisi gibi…
Gecikmeli istila
Dünya bir kez daha büyük tehlike altında. Uzayın derinliklerinden gelen tehlikeli yaratıklar, insan ırkını yok ederek dünyanın kontrolünü eline almak istiyor. Buna birinin dur demesi gerekli. Acil durumlar için kurulan EDF takımı, bu işte piyon rolünü üstlenebilir. Evet, büyük bir kısmı hayatını kaybedecektir, ancak bu gibi durumlarda fedakarlıklar olmalı! “DUR” diyecek kişi iseeee…
– Hey Duke. Şu kızlarla ilgilenmeyi bırak da, az işine odaklan.
– Tamam, tamaaam. Şimdi biraz kıç tekmeleme zamanı!
Duke Nukem 3D’deki üstün başarılarının ardından Duke, her anlamda zirve yapmış durumda. “Zirve” kelimesini sadece laf olsun diye söylememek gerekli. Zira oturduğu ev (aslında saray mı desek?), bulutlarla eş değer seviyede. Adamımızın şöhreti o kadar aşmış ki, artık doğan erkek çocuklara Duke’ün ismi verilmekte, “oğlum ben senin süt annenim” diye hergün milyonlarca sahte süt annesi çıkmakta ve her daim kapı önünde yüzlerce ateşli kız onu beklemektedir. Eh, özellikle kızların güvenliğini sağlamak için Duke’ün bir kez daha silahlarını kuşanması gerekiyor. Hele de kendi ikizleri, uzaylılar tarafından kaçırılınca!
3D Realms’in ardından Gearbox Software’ın ellerinde hayat bulan Duke Nukem Forever’a minik bir tanıtım turuyla adım atıyoruz. Böylelikle seriyle daha önce hiç ilgisi olmayan oyuncular da rahatlıkla bilgi sahibi olabiliyor. Duke’ün yaşadığı ev, bir nevi müze görevini de görüyor. Eski maceralarında kazandığı başarılar, ödüller, yaratıklara ait parçalar, resimler ve dahası, bizi geçmiş ile günümüz arasında kısa bir zaman yolculuğuna davet ediyor.
Tabii yıllar geçse de Duke, hâlâ aynı Duke. Özellikle oyunun ilk dakikaları çok iyi. Onu görünce çığlıklar atan kızlar, imza isteyen ufak çocuklar, heyecandan bayılanlar ve daha ne görmek isterseniz. Tüm bunlara, her duruma karşı kendi esprili tavrıyla cevap veren adamımızı da eklediğimizde, defalarca kahkaha atmamız kaçınılmaz oluyor. Ne güzel de oluyor!
Amacımız belli, tüm uzaylıları yok etmek. Hani ilk oyundaki stadyum bölümünde, devasa bir yaratık vardı; Cycloid Emperor. Onu bir güzel pataklamış, ardından gözüyle de futbol oynamıştık (o göz, Duke’ün müzesinde sergileniyor). Hatta bu klasik bölümü, Forever’ın başlarında da “bir konsol oyunu” sıfatında deniyoruz. Daha burada Duke, 12 yıllık bekleyişe ilk göndermesini yapıyor. Helal sana be abi, susma!
İşte o eski imparatorun önderliğinde gerçekleştirilen dünya operasyonu başarısız olunca, yıllar sonra yola yeni imparatorla devam ediyor uzaylı düşmanlarımız.
Oynanış, yine aynı klasik Duke oynanışı. Uzaylılar gelir, Duke onları tekmeler, birkaç etkili söz söyler ve yoluna devam eder. Ancak uzaylılar rahat durmaz, Duke’ün mutlaka can damarına basmaya kararlıdır, ki bunlar da kızlardır (daha doğrusu piliçler!). Böylelikle Duke daha da sinirlenir, hele bir de Steroid haplarından alınca kimse duramaz karşısında (Doom’daki Berserker mod gibi belli bir süre çok güçlü oluyor), vurdulu kırdılı filmlere selam gönderilir, daha iyi sahnelerde baş rolü hep Duke oynar. Peki farklı olan ne? Aslında neredeyse hiç bir şey diyebiliriz. Bana kalırsa böylesi çok güzel olmuş. Değişim uğruna Duke Nukem gibi bir karakterin harcanmasını kimse istemez, ancak yine de her şey aynı diyemeyiz.
Örneğin sağlık paketlerine veda ediyoruz Forever’da. Onun yerine dinlen iyileş yöntemi mevcut. Sağlık barımızın uzunluğunu da (EGO da deniyor) birkaç çıplak kız fotoğrafına göz atarak, kum torbasını yumruklayarak, yaratıklara bitirici vuruşlar yaparak veya dürbünle gizlice kızları izleyerek artırabiliyoruz.
Çizgisel bir oynanışa sahip Duke Nukem Forever. Dolayısıyla çok detaylı işlemlerle karşı karşıya kalmıyoruz. Zaten Duke de bu tarz şeyleri sevmiyor, macerada karşılaştığı bu tarz birkaç olaya karşı tepkisini de ortaya koymaktan çekinmiyor:
Duke: “Kapıyı açmak için lanet mavi anahtara ihtiyacım yok” der ve o sinirle kapıyı kırar. İşte Duke farkı! Halo’nun kahramanı Master Chief’in giydiği elbiseye Duke’ün yaptığı yorumdan veya Dead Space kahramanı Isaac Clarke’ın hazin kaderinden ise, hiç söz etmiyorum burada.
Ne? Shake It Baby yok mu?
Ya ben denk gelmedim, ya da gerçekten yok. Duke Nukem olur da kızlara para yapıştırmadan olur mu? Oluyormuş demek ki, zira bu tarz bir sahneyle karşılaşmadım. Onun yerine cebimdeki parayı bozukluklara çevirip, şansımı kumar makinelerinde denemeyi tercih ettim. Yeri geldi bazı amatörlerle masa hokeyi oynamayı , yeri geldi bozuk bir basket potasında atış yapmayı denedim. Arcade salonundaki Balls of Steel oyununa kesinlikle göz atmalısınız, zamanın nasıl da geçtiğini fark etmiyorsunuz bile. Oyun kazandıkça EGO seviyenizin de arttığını bilmelisiniz. Yine de fazla uzatmadan uzaylı düşmanlarımıza geri dönelim isterseniz.
Ben olsam, çok iyi bir yapay zekâ beklemezdim, ki beklemiyordum da. Yine de rezil bir durumun olmadığını söyleyebiliriz. Uzaylılar, tarz sahibi duruşlarıyla dikkat çekiyor. Örneğin uzaylı domuzlar, her ne kadar uzaylı olsalar da, aynı zamanda birer domuzlar ve domuzlar, çamurda yuvarlanmayı sever. İşte bu zavallı düşmanlarımız, çamuru görünce dayanamıyor ve savaş ortasında atlıyor çamurların içine. İlginç sesler eşliğinde yuvarlanmaları, ölmeden önceki son anlarını güzel geçirdiklerine işaret ediyor, değil mi?
“Domuzlardan nefret ediyorum, ama domuz pastırmasına bayılıyorum” – Duke Nukem.
“Düşmanlara karşı etki” konusunda dikkatimi çeken iki silah oldu. Bunlar; pompalı tüfek ve Rail Gun. Pompalı tüfek, kesinlikle yakın mesafe mücadelelerde en ölümcül silah konumunda. Rail Gun’la da uzak mesafelerde genellikle tek atışla sonuca gidebiliyoruz. Tabii ki makineli tüfeğimiz, küçültücü silahımız (ki domuzları küçültüp, üzerlerine basarak öldürmek çok keyifli), dondurucu silahımız, roket atar ve seri roket atar silahımız da var. Desert Eagle mı? Bu kez bence ona pek ihtiyaç yok, ancak gözlerim bazen JetPack’i aramadı değil (uçabiliyorduk hani eski oyunlarda).
“Ben oyuncak değilim evlat. Ben bir aksiyon figürüyüm” – Duke Nukem.
Yapımda bazen araç kullanmamız da gerekiyor. Burada da Duke’ün 4 tekerlekli canavarıyla karşılaşıyoruz, ama ne var ki onun da çok çabuk bitiyor benzini. Ve genellikle de bu aracı kullandığımız bölümlerde, evvela hep benzin bulmak için uğraşıyoruz. Tabii her konuda olduğu gibi Duke’ün bu konuda da söyleyecekleri var, ancak bu sözcükleri ve daha fazlasını, oyunu oynadığınızda duyacaksınız. Dev araç demişken, bir de Duke’ün kendi gibi minik oyuncak arabası var. Oyunun belirli kısmında Duke’ü oyuncak bebek boyutlarında kontrol ediyoruz, bu esnada da bir çocuk hayranından yardım gecikmiyor. Kızların düşünceleri ise, gerçekten enteresan. Duke küçük, ama yine de karizmadan hiç bir şey kaybetmiyor!
Tek kişilik senaryo modu, bence yeterli bir uzunluğa sahip. Bitirdikten sonra sıra, multiplayer modlara geliyor. Bayrak kapmacayı kaç kişi sever ki? Oysa ödül olarak ortada oyun bayrağı değil de, güzel bir bayan olsa? Tam da Duke tarzında üstelik; Capture the Babe! Bu oyun modunun yanında ister tek başına diğer rakiplere karşı mücadele verebileceğimiz, istersek de takım olarak hareket edebileceğimiz modlar da var. Benim favorim kesinlikle Capture the Babe. Peki rakiplerimizi ortadan kaldırarak sadece puan elde edip, listelerde üst sıralara mı tırmanıyoruz? Hayır! Duke Nukem için bir yenilik olan Level sistemi yer alıyor oyunda. Başarı elde ettikçe hem karakterimiz, hem kullandığı ekipmanlar, hem de silahlar gelişiyor. Ama asıl güzel olan ise, bu sistemi Duke’ün evi için de kullanabiliyor olmamız.
Oyunun ilk dakikalarında Duke’ün muhteşem evine mutlaka göz atmışsınızdır. İşte o ev, online arenada kazanılacak başarılarla yeniden dekore edilebiliyor. Zaten eve girdiğinizde, sizi Fransız bir hizmetçi karşılıyor. Duke’ün bu hizmetçiyle oturup devlet meselelerini konuşacağını sanmıyorum, hayırlısı diyelim. Neyse, evimizi güzel eşyalarla, tablolarla, heykellerle donatabiliyoruz. Baktığımızda çoğu objenin üzerinde bir örtü var veya tahta kutularla kapalı. Üzerlerine tıkladığımızda, içinde ne olduğuna dair ufak bilgiler ve onları elde edebilmek için kaç level olmamız gerektiği gibi detaylar görünüyor. Bence bu evi tüm eşyalarla baştan aşağıya donatmak bile başlı başına oyun. Bu yönden de Duke’ün online modlarının devamlılık sağlayabileceğini düşünüyorum.
Gelelim grafiklere. Yani belki de bugüne kadar oyunun ertelenmesinde sürekli rol oynayan faktöre. Duke Nukem Forever, önce Quake motoruyla yola çıkmış, ardından gelen değişik motor denemelerinin ardından Unreal Engine 2’nin modifiye edilmiş versiyonunda karar kılınmıştı. Özellikle 2007 yılında yayımlanan video ile oyunun şimdiki halini mukayese ettiğimizde, aradaki gelişimi görmezden gelmek mümkün değil. Duke’ün tasarımları ve iç mekan tasarımları fena görünmüyor. Yine de günümüz standartlarına göre geride kalındığı da bir gerçek. Özellikle dış mekanlarda hareket ederken arka plan görünümünün inanılmaz detaysız oluşu göze çok batıyor.
Çevredeki hemen her obje ile etkileşime girebiliyor, bunları EGO artırıcı olarak, yaratıklara karşı birer silah olarak veya sırf eğlence olsun diye kullanabiliyoruz. Koca bir vazoyla uzaylı domuzların kafalarını patlatmak çok zevkli. Ancak işin fiziksel boyutu pek de parlak değil. Patlama ve parçalanma efektleri, çoğu kez sınıfı geçemiyor. Ya çok basit efektlerle karşılaşıyorsunuz, ya da patlayan obje bir anda ekrandan kayboluyor. Bu da göze batan eksi unsurlardan.
Ve ve ve veee… 100 kişiye sorduk, “ne olursa olsun bu oyunu Duke’ün kurduğu cümleler için bile alırız” diye cevap geldi. Efsane ses John st. John, yine klasını konuşturmuş ve ortaya müthiş bir iş çıkarmış. İlerlerken hep “acaba Duke şimdi bu olayın üzerine ne diyecek” diye beklemeye başlıyorsunuz ve kahramanımız da asla sizi hayal kırıklığına uğratmayacak cevaplarla kulaklarınızı okşuyor. Oluşturulan mizahi yapı, belki de bu oyunu kurtaran en önemli faktör! Silah sesleri, yaratıkların sesleri, arka planda çalan müzikler ve yenilenen Duke Nukem Theme de çok iyi. Duke’ün yıllar geçmesine rağmen kişiliğinde en ufak bir değişikliğin olmadığını görmek güzel. Seni de alkışlamayı ihmal etmiyoruz John! Balls of Steel!
Duke Nukem, kısaca benim için ne anlam ifade ediyor?
Duke Nukem, benim ilk oynadığım FPS’ydi. Gittiğim PC kursunda, günün birinde önümüze sunulmuştu. Kurstaki tek oyunumuz Mario’ydu. Tabii ki Duke gelene kadar ve Duke, sonrası için önemli bir karakter olarak zihnime kazındı. Duke’ün en sevdiğim yönleri, kesinlikle esprili yapısı, dünyayı sevmesi ve kızlara olan düşkünlüğü. Bunlar, en zor durumda bile Duke’ün geri adım atmaması için yetiyor da artıyor bile. Diğer bir oyun Duke Nukem: Manhattan Project, eski PC’mdeki sorun nedeniyle defalarca denediğim, ama oynayamadığım oyundu. Forever’ı ise, yıllarca bıkmadan beklediğimdi. Fakat mayıs ayı için duyurulan çıkış tarihi benim tarafımda endişe vericiydi. Ben askerdeyken Forever’ın çıkmasını kesinlikle istemiyordum. Çünkü onu yıllarca beklemiş biri olarak, beni hazırlıksız yakalaması pek hoş olmazdı. “Yıllarca ben seni bekledim, biraz da sen beni bekle” diye haykırışlarla günlerimi geçirirken, “ne olur bir kez daha ertelensin” diye az içimden geçirmedim. Duke beni kırmadı, ben askerden dönene kadar bekledi ve sonunda kavuştuğum bir eser olarak evimden içeri girdi. Hiç çıkmamacasına…
İkinci Görüş – Emre Günen
Mahmut’un yazısına baktım da, yıllarca süren bekleyişin ardından Duke’e kavuşmanın getirdiği heyecanla nasıl da saldırmış klavyeye. Sonucunda da gönlünden geçen, bana göre bol keseden olan bir puanla da değerlendirmiş Duke Nukem Forever’ı.
Evet, uzun zaman oldu ve bu kadar süre sonra ona kavuşabilmek bile yeteri kadar güzel bir şeyken biraz da ayakları yere basıp gerçekçi olmak lazım. Tamam, bizler yıllardır bu işin içinde olan ve Duke Nukem’in gerçek anlamını bilen oyuncularız belki, ama bir de işin günümüz oyunları ile rekabet kısmı var. Duke Nukem Forever, sayısız erteleme ve defalarca grafik motoru değiştirmenin izlerini sonuna kadar içinde barındıran bir oyun. Daha kontrolü alıp ilk hareketlerinizi yaptığınızda bile o eskimişlik kokusunu alıyorsunuz zaten.
Duke Nukem Forever her anıyla, sanki 10 sene evvel çıkmış da, eski günleri yad etmek için yeniden oynuyormuşsunuz hissini uyandırıyor.
Bu demek değil ki, Duke Nukem Forever çok kötü bir oyun. Bir kere her saniyesi eğlence ve espri dolu. Aklınıza gelen her oyuna, filme ve güncel olaya gönderme var. Damarlarında kan yerine ego dolanan bir megalomanın, Amerika’yı şapşal uzaylı domuzlardan kurtarmasını konu alan bir oyun ne kadar mantıklı olabilirse Forever da onu yansıtıyor.
Merlin ofisinde dahi herkesin diline dolanan replikleri ve mükemmel müzikleri ile son derece eğlenceli bir oyun yapısı sunuyor.
Yıllardır Duke’ün geri dönmesini bekleyen oyuncular için çok eğlenceli bir macera olmasına rağmen, ilk kez Duke ile tanışacak oyuncular için ise devrin çok gerisinde kalan bir FPS’den öteye gitmeyecektir.
Duke saygımız sonsuz, ama yüksek beklenti içine girerseniz, pişman olabilirsiniz benden söylemesi.
69/100